Sâade’nin Fikrinde Bir Okuma – Birinci Bölüm

Sâade’nin Fikrinde Bir Okuma – Birinci Bölüm

Çağını aşan insanların ortaya çıkışı belki evrensel bir olgudur, fakat bölgemizde çok daha belirgindir. Saadeh gibi aydın ve medenî bir düşünceye sahip bir adam, başkalarının göremediğini görmüş ve bize derinlemesine incelenmeyi, saygıyı ve ciddi düşünceyi hak eden bir teori sunmuştur—ama o dönemde fikirleri yüzeysel ve sığ bir bakışla karşılanmıştır.

Bugün Arap sahnesindeki tüm gelişmeler, Arap Birliği’ndeki derin uçurumlara rağmen; Lübnan’daki ulusal direnişle omuz omuza savaşan Suriyeli milliyetçilerin başarıları ve Sana Mehaidli’den başlayarak davasına sadık binlerce şehidin fedakârlığı, her vatansever Suriyeliyi Saadeh’in teorilerini yeniden düşünmeye ve onları, bir zamanlar muhaliflerinin benimsediği basit anlayıştan farklı bir biçimde anlamaya zorlamaktadır.

Örneğin, Saadeh tam anlamıyla bir Suriye ulusu fikrini savunduğunda, karşıtları bu teoriyi sürekli göç hareketlerini gerekçe göstererek tarih tarafından reddedildiğini iddia ettiler. Oysa onlar unuttu ya da bilerek göz ardı ettiler ki, her ulusun tarihinde göçler olmuştur: kimileri bu ulusa karışır, kimileri kendi potasında kalır. Dahası, Saadeh’in bizzat kendisi, bu eşsiz bölgedeki kültürlerin kaynaşmasından söz eden ilk kişiydi—dünyanın kalbi olan bu topraklarda. Dolayısıyla, teorisini tartışırken öne sürdükleri çelişkiyi ben göremiyorum.

Yine, Saadeh’in doğal Suriye projesine Irak, Kürdistan, Sina ve Kıbrıs gibi “eklemeler” yaptığını ve bunların tarih boyunca Suriye krallıklarına ait olmadığını, sadece Emevî halifeliği döneminde dâhil olduklarını iddia ettiler. Belki de o aydınlar Mari Krallığı’nı, Babillileri, Sümerleri veya Fenikelileri hiç duymamışlardı. Oysa bunların tümü, bu bölgede bir araya gelerek, daha sonra bütün dünyaya ışık saçacak bir uygarlık inşa eden birçok medeniyetin parçasıydı.

Burada şaşıyorum: Bizim aydınlarımız bu milletin büyük uygarlığını küçümserken, Avrupalı bir tarihçinin şu sözlerini duymazdan geliyorlar: “Dünyadaki her medeni insan şunu söylemelidir: İki vatanım var—kendi ülkem ve Suriye.” Yabancılar uygarlığımızı görürken, bizim aydınlarımız göremiyor mu? Yoksa bu milletin kaderi, önce büyük adamlarını ve düşünürlerini kaybetmek, ardından vicdanını kaybetmek ve sonunda da kendini kaybetmek midir?

Saadeh hayatında, düşüncesinde, mücadelesinde bir kahramandı; davası uğruna şehadetinde de kahramandı. İnançları uğruna ölmeye hazır olduğunu kanıtlayan ilk aydınlardan biriydi. Burada, idamıyla ilgili olayı hatırlatmak istiyorum: Ondan sadece inançlarından sözde ve şeklen geri adım atması istendi—böylece hayatı kurtulacaktı. Ölümden kurtuluşunun dudaklarından çıkacak tek kelimeye bağlı olduğunu bildiği halde reddetti. Bunun yerine ünlü sözünü söyledi: “Hayat bir onur duruşudur.” Ve o anda idam edildi.

Gerçekten, ne büyük bir önder… Hayat, gerçekten de bir onur duruşudur.

Devam edecek…

Müh. Hassan Safvan Dalati
2009-03-07

Add Your Comment

You need to login to contact with the Listing Owner. Click Here to log in.

Minimum 4 characters